Tuesday, July 24, 2012
Monday, July 23, 2012
Divriği ulucamisi ve şifahanesi
13. yüzyıl Anadolu-Türk Mimarisinin eğilimlerini en iyi ifade eden bir yapı kompleksi olarak Divriği ulucamisi ve şifahanesi
Türklerin Anadolulaşması,
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasının çok yönlü ve
uzun süreli bir süreç olması, Anadolu’nun Türkleşmesi ve
İslamlaşmasının çok yönlü ve uzun süreli bir süreç olması,
Anadolu’daki sentezin Osmanlı dönemine gelene kadar tam bir
bütünlüğe erişmemesine olanak vermemiştir. Değişik
bölgelerde, çevre koşullarının niteliklerine göre bazen bir
yönü ağır basan yapıtlar ortaya çıkmıştır. Selçuklu
devletinin kısa süreli egemenliği sırasında bile birçok başına
buyruk politik dolayısıyla kültürel alt-merkezler olmuştur.
Divriği ulucamisi, Erzincan ve Divriği bölgesine egemen olan küçük
Mengücekoğulları devletinin içinde, büyük bir sanat eserinin
doğmasına olanak veren ekonomik ve kültürel koşulların
varlığını göstermesi bakımından bu çağın politik ve
kültürel yapısını çok iyi aksettiren bir ürünüdür
Anadolu’nun hemen hemen en iyi
korunmuş ve en pitoresk yapılarından biri olan Ulucami ve ona
bitişik olarak yapılan Şifahane ve Türbesi, 1288/9 yıllarında
Mengücek beyi Ahmed şah ve karısı Turan Melik tarafından
yaptırılmıştır. Cami Selçuklu devrinde anlattığımız
ulucamilerin Anadolu’da gelişen beş sahınlı ve orta aksı
üzerinde ortadaki fenerli, iki kubbesi bulunan tipin en güzel
örneğidir. Camiye bitişik iki katlı şifahane plan itibariyle
açık medreseye benzemekle beraber üstü örtülü özgün bir
uygulamadır.
Divriği kompleksinin asıl ünü taç
kapılarında tonoz örtülerinde mihrabında sütun başlıklarında
ve minberinde görülen çok zengin bezemeden kaynaklanır. Hemen
hemen Yakındoğu’daki hiçbir İslam sanat eserinde görülemeyen
plastik etkilerle, Sasani sanatının Gazne sanatının Asya
bozkırlarının hayvan üslubunun İran Selçuklu dönemi alçı
dekorasyonunun Yakındoğu ahşap işçiliğinin taş malzeme ile
yeniden yorumlanmış ve hayranlık uyandıran bir teknikle
gerçekleştirilmiş eşsiz bir uygulamasını bu yapıda buluyoruz
stilize bitkisel motiflerle süslenmiş olan mihrap günümüzün
soyut heykel anlayışından pek de uzak olmayan bir yorumla
yontulmuştur. Ulucaminin ve şifahanenin tonoz ve kubbeleri Güney
Kafkasya ve doğu Hıristiyan mimarilerinin taş örtü geleneğini
çok daha yüksek bir artistik düzeye ustalıkla ele alınmıştır.
Yapının her köşesinde İslam dünyasının dört bir tarafından
gelmiş sanatçıların kendi yetenek ve geleneklerini birbirlerini
aşmak aşmak isteyen bir yarışma havası içinde uyguladıklarını
gösteren bir süsleme çabası görülür. Bu ustalar içinde ahşap
minberin Tiflisli Ahmed adlı bir usta tarafından yapıldığını
bütün yapının hiç olmazsa ismini Şifahane’nin baş eyvan
duvarına yazan Ahlatlı Horşah ( veya Hürremşah ) adlı bir
sanatçının yapıtı olduğunu biliyoruz.
Divriği bezemesinin diğer bir
özelliği kökü çok eski kaynaklara dayandığı iddia edilecek
bir simgeselliğin izlerini taşımasıdır. Ulucaminin kuzey
taçkapısının iki yanında cennet kapısının iki tarafında
bulunduğu söylenen hayat ağacı motifinin anıtsal bir yorumu eski
Yakındoğu mitolojilerinde görülen güneş simgesi olan diskler
dekoratif motiflerin belki de erkek-dişi ya da iyi kötü
kavramlarını ifade edebilecek bir biçim zıtlıkları ele
alınmıştır. Şifahane kapısında bugün tahrip edilmiş olmakla
beraber beklide kurucularının yani Ahmed şah ile turan melikin
kabartma büstlerinin olması gibi ilgi çekici özelikleri vardır.
13.yüzyılda Anadolu kültürünün ne
kadar karışık ve yoğun etki alanları içinde olduğunu gösteren
aynı zamanda o çağın en eski kaynaklara kadar bütün artistik
verilerini bir anıtsal sözlük olarak kendinde toplayan ve
özümleyen Divriği külliyesi sanat tarihimizin ve kültürümüzün
kaynak yapılarından biridir.
Şifahane Taç kapısı
Şifahane taçkapısı kuzey
taçkapısına göre çok daha az tamamlanmıştır.Burada
taçkemerlerden başlayıp aşağı doğru inen bezemeler olduğu
gibi, kapı kaidesinden başlayıp yukarıya doğru çalışıldığını
gösteren ayrıntılarda vardır.Ön cephedeki bütün büyük
üçboyutlu palmetlerin yüzeyleri işlenememiştir.Yine aynı kapıda
döşeme üzerindeki kaide frizi tamamlamamıştır.Taçkapının iç
kemer bezemesi yarım kalmıştır.Kapı nişinin arka duvar
bezemeside bitmemiştir.Trepanla açılan delikler düzensiz bazen de
yoktur.Burada ustaların duvarı işlendikten sonra ,önce ana
konturları çizdikleri ve sonra yerinde işlemeye başladıkları
görülmektedir.Bu nedenle özellikle şifahane taçkapısının
genel görüntüsü genel kapı tasarımı dışında ,büyük bir
olasılıkla sanatçının özgün tasarımından tasarlandığından
tümüyle farklı ‘’ izlenimci ‘’ bir ifade uyandırır.Çağdaş
sanatçıları, hatta sanat tarihçilerini etkileyen bu cephenin,
özgün tasarımı tümüyle ifade etmediğini anımsamakta yarar
vardır.
Bütün bitmemişliğine rağmen
camii’nin kuzey kapısı gibi şifahane kapısı da,hem türk
sanatında hem de İslam sanatında benzer bir örneği bulunmayan
bir başyapıttır.Divriği’nin yakın olduğu Kafkasya Hristiyan
mimarisinde ya da İran sanatında bu aşırılık ve motifler
yoktur.Böylesine hareketli, karmaşık zengin ve kalabalık
motiflerle dolu plastik bir karakter ,biçimsel benzerlik aramamak
kaydıyla, ancak Hindu mimarisinde, Gotik taçkapılarda, İspanyol
barok mimarisinde görülebilir.H.Saladin şifahane kapısını 15.
Yüzyıl Fransız geç gotik kapılara benzetir ve tasarımı Ermeni
geleneğindeki sütunçeler grubu ile Selçuklu dönemi İran sivri
kemerinin bir karışımı olarak görür.Oysa Ermeni mimarisinde
buradaki gibi atektonik, bezemesel bir sütun kullanma örneği
yoktur.Strzygowski Şifahane kapısının Gotik niteliğine ilk
değinenlerden biridir.Gotik taçkapıların yatay kesitlerinde
gerçekten Şifahane’ye benzer düzenler görülür.Ne var ki
yatayda olan benzerlik düşeyde yoktur.Roman ve gotik mimarilerinde
içeriye doğru küçülen paralel kemerler vardır.Fakat aynı
yükseklikte paralel kemer yoktur.Şifahane taçkapısı, aynı
yükseklikte paralel kemer yoktur.Şifahane taçkapısı aynı
yükseklikte , iç içe iki taçkemerden oluşmaktradır.Divriğide
gotik etkisi aramak, bir fantezi gibi düşünülse de elimizde
biçimsel karşılaştırmalardan öte herhangi bir yargı olanağı
olmadığı için , ne yakın çevresinde ,ne İslam dünyasındave
ne kendinden önce, ne de kendinden sonra eşi olmayan bu taçkapı
tasarısının kaynağı üzerinde spekülasyon yapmak zorundayız.Bu
kadar zengin bir taçkapı profili bulmak için gotik dönem
kiliselerine gitmek gerekir.Cami’nin kuzey taçkapısı, bütün
sıra dışı özelliklerine karşın, kendi çağının genel
taçkapı şemalarına ,hiç olmazsa kütle tasarımı açısından
uymaktadır.Şifahane taçkapısında bu tutum yoktur.Anadolu’da
Haçlı etkisini kesin bulduğumuz yapılar vardır.Burada da gotik
kapıların anısı ve yorumu akla gelmektedir.
Şifahane kapısının iki taçkemeri
keskin açılı çok parçalı ve alışılmamış silme takımları,
ince sütunçeler, bunları sonlandıran ve bir tür başlık ödevi
gören palmetlerle kompoze edilmiş ve geometrik şeritlerle
bezenmiştir.İki taçkemer yine zengin silmelerle hareketlendirilmiş
derin bir nişle birbirlerinden ayrılmaktadır.Bütün taçkapının
dev bir silme takımı olarak heykel gibi şekillenmiş bir pilastr
olduğu da söylenebilir.Bu olağanüstü zengin profil tek bir
sürekli hareketle kapının bir yanından yükseltmekte,
taçkemerleri de oluşturarak taçkapının öbür yanından
sonlanmaktadır.Taçkemerin ana formunun hiç kesilmeden, bir başka
deyişle, yapı tektoniğinin tümüyle dışında bir tutumla
başlayıp bitmesi mimarlık tarihinde rastlanmayan tek bir
örnektir.Burada alışılmış bir taçkapının hiçbir öğesi
yoktur.Burada ne yan duvarlar, ne kapı girintisi ne mukarnasla
bezeli yarım kubbe ya da tonoz bir örtü vardır.Bütün kapı
karmaşık bir silme grubunun tek bir hareketiyle
yaratılmıştır.Taçkemerleri yaratan silmelerin sonunda bezemeli
bir giriş duvarı vardır.Bu duvarın kompozisyonunun da o dönemin
mimarisinde benzeri yoktur.Tek kalmaktadır.Giriş kapısının
üzerinde böyle büyük pencere olan bir taçkapı yoktur.Bu
pencerenin ortasında , Kaidesi duvardan bir çıkma yapan yani
strüktel işlevinin olmadığı anlatılmak istenen bir başka
deyişle sanatçının marifetini bir cambaz gibi sergilediği çok
dekoratif bir sütun vardır.
Divriği şifahane kapısında, giriş
kapısı üzerindeki çift pencereyi ayıran abartmalı büyük süslü
sütun, sanatçı için bir gösteri niteliği taşıyan,bir bakıma
kuzey taçkapısında kapı çerçevesi üzerine bir sarmaşık gibi
dolanan büyük yaprağa tekabül eden bir motiftir.Bir sütunla
ikiye ayrılmış pencerenin İslam öncesi Orta Asya minaresinde
kullanılan bir motif olduğunıu gösteren örnekler vardır.Kuşkusuz
ortasında kolonla ikiye bölünen bir pencere açıklığı evrensel
bir mimari motfitir.Bu bağlamda Batı ve İslam dünyası arasında
fazla incelenip anlaşılamamış olsa da,yadsınamayacak sanat
ilişkileri olduğunu kabul etmek gerekir.Anadolu’nun içinden
geçerek kutsal topraklara giden Birinci Haçlı seferi’nden
başlayarak yazılı belgelerle saptanabilenin çok
ötesinde,özellikle esir edilen inşaat ustaları ve sanatçılar
yolu ile, iki taraflı güçlü bir sanat sözlüğü transferi olmuş
olmalıdır.Üzerinde fazla araştırma yapılmamış olan bu süreç
içinde,yabancı ustalar elinde yerel sözlüğün ya da yerel utsala
elinde yabancı sözlüğün transformasyonlarıdır.
12 ve 13.yüzyıllarda Haçlı
preslikleriyle sürekli çatışma içinde olan Anadolu Türk
emirlerinin esir sanatçı çalıştırmaları olasılığıyla
olmuştur.Şifahane taçkapısında motifler pek kanıtlanamayan
Avrupa Ortaçağ bezemesi etkisi; kapının mimari tasarımı
açısından kolay yadsınamayacak kadar allusion’larla
doludur.Divriği ulu camisi ve şifahanesi’nin tasarımında ve
uygulamasında ger ayrıntıda saptanan karmaşık seçmecilik böyle
bir olasılığıa da işaret etmektedir.Bu yargılara olanak veren
benzirlikler şöyle sıralanabilir:
a.Zengin silme takımlarıyla
tasarlamış iç içe büyük kemerlerden oluşan bir çerçeve;B.
Bitkisel motifli sütun başlıklarıyla sonlanan sütun demetleri ve
başlıklar üzerinde kaval silmeler olarak yükselen ve taçkemerleri
oluşturan silme takımları; c. Taçkapı yüzeyinin iki yanında
hiçbir taşıyıcı niteliği olmayan büyük konsol başlıklar; d.
Zengin subasman profilleri; e. Kapı üzerinde ortasında bir
bezemesel sütunla ikiye ayrılmış pencere; f. Kapı
çıkıntısınınbir dikdörtgen çerçevesinin olmayışı; g.
Taçkapı cephesi üzerinde insan figürleri.
Bu kapının mimari tasarımı ile
bezeme motiflerinin tümüyle farklı kökenlerinin olması
gerekir.Bu kitapta bzemenin ortak ve bilinen bir bezeme sözlüğü
içinde greçekleştiği gösterilmeye çalışılmıştır.Şifahane
taçkapısında , yatay silme takımlarının komposizyonu açısından
gotik dönem taçkapılarında rastlanan bir düzendenden yukarıda
söz edilmişti.Kaldıki Şifahane Kapısında gördüğümüz
bezemesel büyük konsol başlılar kuzey taçkapısında ve içeride
mihrap duvarında da vardır.Bu, Şifahane kapısını tasarlayan
usta ya da mimarın, yapının başka köşelerinde de tasarım
açısından etkili olduğunu göstermektedir.Aynı şekilde,Kusey
taçkapısında sütun demetleri üzerinde oluşan ve büyük kaide
oluşturan çok zengin profiller için de gotik paraleller
bulunmaktadır.
Bu kapının tasarım karakteri ne
Anadolu’daki ne de başka İslam ülkelerindeki, İslami olarak
nitelelen üsluba yakın değildir.Anadolu’da da ne öncesi ne
sonrası olmayan böyle bir tasarım, bu taçkapının bezemesini
subasmandan başlayarak soyut bir heykel olarak gerçekleştiren
sanatçının kimliği üzerinde de bir yargıya varmayı
güçleştirmektedir.Eğer bitirilseydi, kuşkusuz bugünküyle pek
ilgisi olmayan ve herhalde kuzey kapısıyla daha uyumlu bir görüntü
kazanacak olan bu taçkapının bitmiş çok az motifi
vardır.Yüzeylerde görülen ve sadece Konturlarıyla belirign
kabartma motifleirnin hiçbiri bitmemiştir.Bu yarım kalmışlık
sadece büyük cephe başlıklarında değil örneğin kapı
kemerinin iç tarafındaki yarım kalmış frizdede belirigindir.
Şifahane taçkapısının
diğerlerinden daha sonra bezenmeye başlanmış olduğu
görülmektedir.Yapının mimarisi tamamlandıktan yani yapı bütün
profilleriyle inşa edildikten sonra, altta ve üstte ekipler taş
oymaya başlamışlardır.Örneğin kaidede görülen friz yukarıdan
başlar ve büyük kaval silmenin altından dolaşır.Taçkapının
bütün kaidesi boyunca vardır.Aynı silme, değişmeyen profili ile
kapı açıklığının iç profili olarak da dolanmaktadır.Fakat
tamamlanamamış ya da sonradan kısmen tamamlanmaya
çalışılmıştır.Kapı aynasının bezemesi yukarıdan yapılmaya
başlanmış ve bitmemiştir.Kapı kemerni oluşturan iki büyük
kemerin konstrüksiyonunda, özelikle kilit bölgesinde bazı
düzensizlikler vardır.Fakat bunların batı cephesini yıkan
depremden kaynaklandığı söylenebilir.Şifahane taçkapısının
sol ayağında ince sütunçeler arasında poligon yüzeylerinde,
yukarıya doğru üçgen ve palmetlerle başlayan bezeme, sağda daha
küçük motiflerle yapılmıştır.İki büyük ayak arasında çift
insan figürünün bulunduğu girinti içinde figürlerin karşısında
bitmeden kalan üçgen alanlar vardır.Bu önce bu alanın
hazırlandığını , içinin bezemesinin sonaradan tamamlanamadığını
göstermektedir.
Şifahane taçkapısı, diğer kapılara
göre bezemesi en az tamamlanmış olduğu için ,yarım kalmış
öğeleri taş oyma sürecinin bütün aşamalarını
sergilerler.Bitirilen bölümlerin yarattığı etki taçkapının
bütün yüzeyinin bezenmesini öngören bir programla işe başlanmış
olduğu kanısnı vermektedir.Buradaki zengin motif sözlüğüne
geçmeden önce bu taçkapıya önemli simgesel boyut kazandıran bir
ayrıntıya da değinmek gerekir.Bu kapının cephesinde, geçen
yüzyılda bağnaz gruplar tarafından tahrip edilmiş iki insan
figüründen söz edilmişti.Bunlar yapının patronlarını ya da Ay
ve Güneş’i temsil eden figürler olarak yorumlanmıştır.Solda
bir erkek ( ya da Güneş ) sağda bir kadın ( ya da Ay ) olan iki
insan figürü,Klasik Selçuklu dönemi şapkaları ve saç
örgüleriyle , yüksek kabartma olarak işlenmiştir.Bunlar pagan
Türklerin Kün-Ay ikilisi olarak algılanabileceği gibi ,
yaptıranlara referans veren temsili figürler olarak da
düşünülebilir.Fakat birinci olasılık daha güçlüdür.Bunları
bir hükümranlık simgesi olarak görmek olasıdır.Ziya Gökalp’in
Türk Medeniyeti Tarihi’nde vurguladığı gibi ,Hakan ve Hatun Gök
ile Yer’in çocuklarıdır.Güneş Ana ile Ay Ata ise onların
göklerdeki temsilcileridir.Kutadgu Bilig’deki Adalet( Gün,Güneş)
ve Güç’ü ( Dolunay ) temsil ettikleri de
söylenebilir.Birbirlerine dönük biri kadın diğeri erkek iki
küçük kabartma figür de kuzey taçkemerlerinin arasındaki nişin
döşemeye yakın ve farkına varılması zor silmeleri arasına
yapılmıştır.Bu figürlerin yeri onların gözden uzak kalması
gerekliliğini sanatçının düşündüğünü, fakat yine de
yapmaktan vazgeçmediğini göstermektedir.Bu küçük birbirine
dönük insan figürleirnin astrolojik içerikten çok, gerçekte
patronları temsil ettiğni kabul etmek doğru olur.Kapının
cephesinde ve Bu nişteki insan figürlerinin varlığı insan
figürünü özellikle üç boyutlu bir biçim olarak kabul etmeyen
bir İslami ortamda ancak patronlarının bu tür yasaklara aldırış
etmedikleri ve Ahmed şah ve karısı Turan Melek’in Müslümanlığı
kabul etmiş olmalarına karşın geleneksel pagan kültüründen
fazla uzaklaşmamış olduklarına bir işaret sayılabilir.
Üslup açısından Şifahane kapısı
ile Cami’nin kuzey kapısının bezemesel ayrıntılarının aynı
gelenek içinde çalışan iki usta,hatta ynı usta tarafından
tasarlanıp yonulduğu söylenebilir.Buarada söz konusu olan
taçkapıların mimari tasarımlarının benzerliği değil, bilinen
örnekleri yinelemeleri ilginç bir üçboyutluluk isteğinden,
benzer bir heykelsi yontu tavrından ve aynı düzeyde bir yontu
tekniğinden kaynaklanmaktadır.Strüktürel öğelerin atektonik
kullanmı her iki taçkapıda da aynıdır.Mimari öğeler ancak bir
heykeltıraşın kabul edeceği bir özgür tutmla
kullanılmıştır.Kaldıki aynı ustanın,Horşah ya da Hürremşah
olan adı hem Cami’de hem de Şifahane’de vardır.Fakat bu
plastik bezemenin yontusundaki üslupsal tavır, Şifahane
taçkapısnın hiçbir sınıflamaya girmeyen mimari tasarımının
olağanüstü komposizyonunun kaynağını açıklamaya yetmez.
Kaynak
Divrigi mucizesi: Selcuklular cagnda Islam bezeme sanat uzerine bir deneme
Dogan Kuban
Dogan Kuban