Tajima’nın Esir Sergisi algı, karar ve
duygularımızı şekillendiren gücü ve bunun altyapısını baz alıyordu. Sosyalleşme
ve topluluklar arasındaki bireysel yalnızlaşma gibi günümüz problemlerini çok
güzel bir şekilde işlemişti; buna bağlı olarak ‘’Sanat, sanat için midir yoksa
toplum için mi?’’ sorusunu düşündürdü bana. Alacakaranlık Sergisi’nde ise çevre
kirliliği, tükenen doğal kaynaklar, küresel ısınmanın getirdiği iklim değişiklikleri,
enerji konuları; yer yer karartılan odalarda iç ve dış dünyadan uzaklaşarak
gerçek mi? kurgu mu? diye düşündüren dijital teknolojilerle, bazen de eserlerde
yer alan imgeler ve renklerle beraber doğa fenomenlerine yapılan göndermelerle
işlenmişti. Borusan Contemporary bünyesinde yapılan modern sanat sergilerinin
bu kalitesine aşina olduğum için yine oldukça memnun kaldım. Müzeye gittiğim
gün yağışlı bir hava olmasından dolayı Perili Köşkte melankolik bir ambiyans hâkim
olsa da manzarasının güzelliği her şeyi gözümde güzel kıldı. Köşkün en üst katı
ve üst katlardaki balkonlar yoğun yağış dolayısıyla kapalıydı buraları görme
imkânım olmadı ama müzenin kafesi olarak kullanılan teras açıktı. Burada boğaz
manzarasıyla dinlenmek oldukça keyifliydi. Kapalı alanlar hariç 8 katı
gezebildim daha önce böyle sanatla iç içe ofis-müze konseptinde bir yer daha
görmemiştim bu anlamda benim için güzel bir ilk olduğunu söyleyebilirim.
No comments:
Post a Comment