Fransız
sanatçılarının ve edebiyatçılarının özellikle felsefe ile beslenerek
oluşturdukları eserler günümüz ve 20. yüzyıl filozoflarının sanat ile felsefe
arasındaki güçlü bağı yorumladıklarını görmekteyiz. 19. yüzyıl Fransız ve Dünya
edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olan Marcel Proust'u felsefe ile olan
güçlü bağını yorumlayan Gilles Deleuze, yazarın eserlerini merkezi bir konuma alarak
yazdığı Proust ve Göstergeler adlı kitabında felsefe ve proust ilişkisini
irdeler. Deleuze’ün Proust ve Göstergeleri doğrultusunda baktığımızda Proust
için zaman kavramının ön plana çıktığını görmekteyiz. Proust tarafından bütün
roman boyunca aranan şey kayıp zamandır. Proust’un penceresinden baktığımızda
kayıp zaman aslında kaybolmuş zamanı temsil eder, bu ise boşa geçirilmiş
zamandır. Boşa geçirilen zaman süre içerisinde ilgilenmemiz gerektiği halde
arayamadığımız hakikatin peşine düşmesi Proust'un asıl ilgilendiği konudur.
Hakikati arayış düşüncesi aynı zamanda Proust’a Felsefe ve Sanat arasında bir
ilişki olduğunu gösterir. Yazar boşa nerelerde zaman geçirildiğinin arayışını
Göstergeler olarak sembolleştirdiği kavramlar aracılığı ile betimler. İnsan
veya canlı ile cansız her türlü maddenin göstergeler yaydığını öne sürer ve
bütün göstergelerin de anlaşılmaya veya açıklanmaya muhtaç olduğunu belirtir.
Göstergeleri doğru olarak yorumlamayı öğrenmemiz ve bilmemizin bize zamanımızı
kurtarmaya yardımcı olması önem kazanır. İnsanların yaşam süreleri boyunca
Göstergeleri yorumlamak için boşa zaman geçirmemesi için hiçbir anlam taşımayan
göstergelerin çıraklığını veya tercümanlığını yapar ve sayısız göstergeleri
sınıflandırır. Proust’un bakış açısına göre göstergeler Aşk, Sanat,
Duyumsanabilir ve Sanat Göstergeleri olmak üzere 4 kısıma ayrılır. Sosyete
Göstergeleri sürekli yorumlamaya çalıştığımız fakat başarısız olduğumuz
göstergelerdir çünkü Sosyete göstergeleri boştur. Sosyete Göstergelerinde
ayinle ilgili ön plana çıkar ve işaret, düşünce, eylem ile anlamın önüne geçer.
Guermentes Dükünün selamı buna örnek olarak verilebilir, Guermentes dükü
yaydığı göstergeler ile Toplumsal veya Sosyete Göstergeleri denilen şeyin
başkalarının gözünde var olan bir maske olduğunu, ardında ise roller üzerine
kurulu toplumsal kimliklerin olduğunu görürüz. Aynı şekilde Guermantes
salonlarında görülen kişilerin bir şeyi ele verdiklerinde ve ya o anda
bozulmalarını gizlemek için sabitleşmeleri de ideal bir şeye gönderme yapmayan
ve eylemin yerini almış gibi gözüken bir ritüeller tiyatrosudur. Proust burada
Fransız sosyetesinin yaşamından betimlemeler yaparak aslında Sosyete
göstergelerinin rolleri ardına sığınmış hiçbir anlam taşımadığını anlatır.
Sosyete göstergelerinin içinde bizlerinde yer aldığı bir tiyatro sahnesine
benzediğini düşünerek yazarında aynı şekilde Sosyete göstergelerini anlamakta
başarısızlığa uğradığımızı ve bunu da geçirilmiş zamanı kayıp zaman olarak
anlatmaya çalışır.
Aşk
göstergelerine baktığımızda insanların anlamak ve yorumlamak için boşa zaman
harcadığı gösterge biçimleri olarak Proust'ta betimlenir. Aşkın göstergeler
bakımından zengin olmasına rağmen sürekli olarak yanıltıcı ve emin
olamayacağımız göstergelerdir ve bu da göstergeleri yorumlarken başarısız
olmamıza neden olur. Aşkın aslında bireyin zihninde gerçekleşmesi ve aşkın
üçüncü bireylere de açık olması, Albertine'de görülür. Albertine’in itirafın
aşkın temeli olmadığını itiraf etmenin gerekli olmadığını ve birden fazla genç
kıza duyduğu aşk bireyin diğerine karşı nasıl düşündüğünü ya da ne kadar dürüst
ve açık olup olmadığını gösterir. Swann'da yer alan bir bölümde '' Gördüyse, ne
ifade edebilmiştim acaba ona? '' bölümü ile Sevdiği kişinin ona hangi gözle
baktığından emin olunamadığını için Aşkın yaydığı göstergelerden asla emin
olmayacağımızı gösterir. Bildiğimiz üzere Aldatmak olgusu her insanın beyninde
yaşadığı ilişkilerde belirli ve ya belirsiz şekilde şüpheye yol açar, emin olup
güvendiğimiz kişilerin başka kişilerle paylaşmak istemeyiz bu yüzden Aşkın
özelliklerinden biri olan Kıskançlık olgusu da aşkın göstergelerinin yanıltıcı
olmasına neden olur. Aşığın kendisi ile rekabet içinde olan kişilerin keşfinin
acı verdiğinin belirtilmesi yani kıskançlık duygusu sürekli bir şekilde aşkın
göstergelerinde aldanmamızı sağlar.
Gösterge
türleri içerisinde üçüncü olarak, Duyumsanabilir niteliklerin veya izlenimlerin
dünyasıdır. Duyum göstergelerinde yorumlama ile başarılı olunmasına rağmen
başarısız olma riskini de her zaman taşımaktadır. Duyum göstergeleri, Belleğin
müdahale etmesi ve tesadüfün önemli bir araç olması ile birlikte Aşk ve Sosyete
göstergelerinden üstün bir konumda yer alırlar. Yazar için anımsamayı harekete
geçiren bir takım maddi nesneler vardır. Madlen Şekerlemesi, çan kuleleri,
ağaçlar, kaldırım taşları gibi duyum göstergeleri adeta içlerine gizlenmiş
başka bir özü, zihinsel bir çaba sonunda ortaya çıkarmaktadır. Duyumsama
göstergelerinde Anımsamalar, Keşifler ve Belleğin müdahalesi önemli bir yer
tutmaktadır. Örneğin Mahpus'da kahraman sabah kalktığında ışık ve koku ile
karışan istem dışı anılar ile gözünde canlanan kız figüründe ve ya
Martinville'de ki çan kuleleri romanlardaki karakterlerin anıları yani geçmiş
yaşantıları yakalanarak gösterge ile birlikte bir başarı vardır. Bununla birlikte
bellek çarpıtması ile birlikte göstergelerin deşifresini çözemediğimiz
durumlarda olur. Genç Kızlarda belirtilen bir olayda görülen üç ağaç figürü
keşfedilememiş, rüyada yer alan bir figür ve ya belleğin içine gömülmüş bir anı
olup olmadığından emin olunamadığı için öz çıkarılamamış ve Duyum göstergesinin
yorumlanmasında başarısızlığa uğranmıştır.
Proust
açısından asıl önemli olan ve Geleceğin kurtarılması için yorumlanması gereken
ve zamanı yakalayabileceğimiz tek gösterge Sanatın Göstergeleridir. Diğer tüm
gösterge çeşitlerinin bir yerde maddi olmasına rağmen Sanata ruhani bir görev
atfeder. Sanat göstergesini bir '' Mesih '' yani kurtarıcı olarak kabul eden
Proust için Sanat, Gösterge ile Anlamın birliğini taşır ve sanat aslında ''
monad '' olan bireyler arasındaki iletişimin tek imkânı olarak kabul edilir.''
Ancak sanat aracılığı ile dışarıya açılabiliriz, bir başkasının, bizimkiyle
aynı olmayan bu âlemde neler gördüğünü öğrenebiliriz... Özgün Sanatçı ne kadar
çoksa, bize açık olan dünyaların sayısı o kadar çoktur... '' derken Proust,
Yakalanan Zamanı adlı eserinde Sanatın göstergelerinin kavrayıp anladığımızda
zamanı yakalamanın yegâne yolu olduğunu belirtir. Sanatın bir öz taşıdığını
belirten Proust'un penceresinden baktığımızda Özler yani sanat eseri
ölümsüzdür, Swann'da belirttiği Keman ile Piyanonun kendi başlarına birlikte
ortaya çıkardıkları Sonatı diğer nesnelerin maddi olup geçiciliğine rağmen bu
dünyada sürekli kalacağını anlatır. Boşa Geçirmiş olduğumuz zaman Saf hali ile
kendini Sanat Göstergelerinde ortaya koyar. Vermeer’in resimleri, Wagner'in
müziği, Stendhal'in eserleri ve Thomas Hardy'nin yapıtları gerçekte ebedilik,
göstergenin ve öz olarak anlamın özdeşliği maddi olanın manevileştiği ve
bizlere başka dünyaları gösteren en yüksek göstergeleri taşır.
Tuğçe Naz Fırat
No comments:
Post a Comment