Sunday, February 13, 2011

ALBRECHT DÜRER’İN DİNİ KONULU RESİMLERİNDEKİ OTOPORTRE ÖRNEKLERİ VE İKONOGRAFİK AÇIKLAMALARI

Otoportre(1500, Alte Pinakothek, Münih) Sanatçı bu otoportresinde, kendini İsa’ya Gönderme yapacak kadar çok benzeyen, ellerini takdis eder gibi bir pozisyonda betimlemiştir. Dürer’in küfre varan bir megalomani ile kendisini mesihle aynı mertebede gördüğünü düşünebiliriz. Aslında burada kendisini İsa ile bir tutmak değil, Yaratan ile O’nun yaratıcı meleklerle bezediği sanatçı arasındaki benzerliği vurgulamak istemiştir. Resmin sağ tarafındaki kitabe şöyle der; “Ben Nürnberg’li Albrecht Dürer, kendimi bu şekilde kalıcı boyalarla 29 yaşımda iken tasvir ettim”. Burada özellikle resmimi yaptım, terine tasvir ettim deyimini kullanır. Çünkü bu sözcük Almanca’da dinsel çağrışımlıdır ve yaratma eylemini ifade eder. Eğer eser Tanrı’nın yaratıcı gücünün güzelliğine işaret edecekse , sanatçı da bir nevi yaratıcı sıfatıyla resmi hakkında konuşacaktır.

   Müneccim Kralların Tapınması(1504, Galleria degli Uffizi, Floransa) Muhtemelen Sakson Friedrich için yapılmış bu resim, sanatçının ikinci Venedik seyahatinden önceki en önemli esrelerindendir. Manzaradaki mimari unsurların ve figürlerin düzenlenişinde İtalyan sanatına atıflar vardır. Dürer, uzun dalgalı saçları, mücevherler ve kolyelerle süslü, gösterişli kılığıyla, kendisini de krallardan biri olarak betimlemiştir. Sanatçı burada dini bir kompozisyon içindeki önemli figürlerden birinin kılığında kendini resmederek, kendi yeteneği ve sanatsal kişiliğinin farkında olduğunu bir kez daha vurgulamıştır.

   Gül Çelenkler Şenliği(1506,Prag Narodni Galerie) Genellikle Alman tüccarların toplandıkları Barttolomeo di Rialto Kilisesi için yapılmış olan bu altar panosu, Dürer’in İtalya’ya yaptığı ikinci seyahatin en önemli kanıtıdır. Bakire’nin tahtının dibinde lavta çalmakta olan melek figürü Giovanni Bellini[1], gibi pek çok kez göndermeler yaptığı Venedik geleneğine övgü niteliğindedir. Panoda başta Almanlar olmak üzere dönemin baskın figürleri görülür, ancak bunların tamamı anlaşılır değildir. Ünlü figürler arasında Papa VI. Alexander Borgia ile, Meryem’in gül çelengini başına yerleştirdiği, Habsburg Maximilian sayılabilir. Dürer arka planda (diğerlerinden ayrı ve böylece daha belirgin olacak şekilde) kendisini de betimlemiştir.  Elinde ise üzerinde, tarihinin ve imzasının yanı sıra altar panosunun beş ayda tamamladığını belirten Latince bir yazının yer aldığı kağıt parçası tutmaktadır. Sanatçı bu resimde artık kendini önemli bir kişilik olarak dini bir kompozisyona yerleştirmenin yanı sıra imzası niteliğindeki yazıyı kendi eliyle tutarak farkındalığının boyutlarını aşmıştır.
   Onbinlerin Şehit Edilişi(1508, Kunsthistorisches Museum, Viyana) Doğulu askerlerin insanları katletmesini betimleyen bu resimde, doğa ile iç içe geçmiş bir kompozisyon söz konusudur. Ressam burada kendisini, Viyana üniversitesi’nin başlıca önemli edebi simalarından biri olan ünlü Conrad Celtis ile yan yana betimlemiştir. Kendinden son derece emin ve bilge bir pozda resmetmiştir kendisini. Burada yaratıcılığının yanı sıra entelektüel ortamlardaki kişiliğine dikkat çektiğini görürüz. Ressam olmanın yanı sıra entelektüel olaylara yakın biri olarak, dönemin önemli bir aydını ile poz vermesi bunun önemli bir kanıtıdır.

   Üçlemenin Tapınması(1511, Kunsthistoriches Museum,Viyana) Son Yargıdan önce Kutsal Üçlemenin etrafında toplanan azizler muhteşem bir titizlikle betimlenmiştir. Aşağıda dingin bir göl havasının üzerinde uzanan manzara, Dürer’in hayran olduğu Garda Gölü’nün bir anısı olabilir. En solda derin bir dua anında görülen ve yapıtı sipariş veren .Matthaeus Landauer’in  bir portresi yer alır. Anıtsal kompozisyonun klasik asaletine ve görkemine karşın, altar panosundaki figürlerin giysilerinde göze çarpan pek çok ayrıntıda, Alpler’in hem güneyindeki hem de kuzeyindeki sanatın birleşimiyle tipik kuzey tarzları bir arada görülür. Sanatçı bu resimde en alt sağda yine resmin tarihi ve kendisinin yaptığı yazan bir kağıt tutmaktadır. Sanatçının imzası niteliğinde olan bu görüntüde Dürer kendini, göz alıcı giysiler, özenle şekil verilmiş saçlar ve vakur bakışlar ile resmederek toplumsal duruşunu gözler önüne serer. Bütün gelenekleri delip geçen gözlerindeki dehanın parlayışı, sanatçının özgürlüğünü mutlak bir şekilde ifade eder. Ulaştığı konum resimlerinde de kendini gösterir.
   Sanatçı kutsal kabul edilen kompozisyonlara ve kutsal kişilerin içine otoportresini resmederek, önemli bir Rönesans sanatçısı olduğunu herkese gösteriyor.


[1]Giovanni Bellini; Venedik’i Roma ve Floransa kadar ünlü bir Rönesans sanatı merkezi durumuna getiren önemli bir ressamdır.

No comments:

Post a Comment