OtoPortre
1915 yılında İstanbul'da doğan sanatçı, resme küçük yaşlarda duvarlara kömür kalemle yaptığı çizimlerle başladı. Sağlık memuru olan babasının görevi dolayısıyla çocukluğunu Anadolu'nun farklı şehirleri dolaşarak geçirdi. İlkokulu Mardin'de bitiren sanatçı ortaokulda İstanbul'a geldi. Önce Vefa ardından da Pertevniyal Lisesine kaydoldu. Resim tutkusu da bu yıllarda başladı. Hatta resim aşkı yüzünden derslerden geri kalan sanatçı, ailesinin onun doktor olmasını istemesine rağmen en sonunda Akademiye kaydoldu. Yaptığı çalışmaları, o yılların en önemli sanat etkinliği olan Galatasaray sergilerinde, resimlerini hayranlıkla izlediği Nazmi Ziya'ya göstermiş ve onun teşvikini de aldıktan sonra hiç duraksamadan kaydını yaptırıp derslere başlamıştı. Devrin diğer büyük ressamları gibi Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Çallı ve Levy'nin öğrencisi olan genç ressam, aynı zamanda Feyhaman Duran, Namık İsmail gibi diğer akademi hocalarının fikirlerinden yararlanmaktan geri kalmadı ve Sanat Tarihi, Estetik ve Mitoloji dersleri veren Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, önünde açtığı geniş ufukla entellektüel kimliğini buldu.
"...Ama genel olarak, hele Türkiye'de resim olayı için, seyirciyi yaratmadan adım atamayız biz. Yıllarca bunu düşünmedik. Hep devlet baba besledi bizi, resimlerimizi yaptık, amatör olarak kendi resimlerimizi seyrettik, kapadık sergiyi, geldik oturduk... Bir şey söyliyeyim mi ? Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki bu anormallik yoktur. Hiçbir yerde ressam, ressamlığın dışında şeylerle zamanını öldürmez. Adam bankacı, bankacılığı bir kenara bırakıyor, ölümü göze alıyor, Paris'te sürünüyor, bilmem hangi adalara gidiyor, yalnızca ucuz yaşayabilmek için, ama Fransa'yla ilgisini kesmiyor. Yaptığı resimleri boyuna gönderiyor. Eğer tüm zamanınızı resime harcamazsanız, o ressamlıktan hayır gelmez. Bunu yapabilmek için de kendi özgürlüğünüzü kazanmanız gerekir. Yirmi dört saatinizi kendinize verecek bir iş bulmanız gerekir. Ya Cezanne gibi kendi geliriniz olacak, ya da bir çaresini bulacaksınız. Ortaokul hocası olarak Fransa'da bir şeyler yapabilmiş, bir tane ressam yoktur. Hepsi dönüş yollarını kapar ve girer bu işe, ya boğulur gider, ya da iki yüz, üç yüz kşi arasından sıyrılır. Ben kendi tutumumla kanıtladım ki, seyirci yaratılabilir Türkiye'de. Ama sen tenezzül buyurursan, ben dahiyim, anlayan anlar demezsen, onunla diyalog kurarsan, o senden ne istiyor, sen ona ne söyliyebilirsin, neresinden yakalayabilirsin, nasıl bir anlaşma ortamına girebilirsin, nasıl onu bu tarafa doğru çekebilirsin diye dert edinirsen... Ben resme başlayıp Akademi'ye girerken Nazmi Ziya'ya gittim:"Hoca, bana diyorsun ki, bırak her şeyi gel. Bu resimlerinden ölçeceğin yeteneğimle ben Türkiye'de resim yaparak yaşayabilir miyim ?" dedim. Daha ben Akademi'ye girerken amacım buydu. "Gir" dedi, ve "Sana bir müjde vereyim," dedi, "Akademi hocalığından aldığım paranın çok daha fazlasını resimlerimi satarak alıyorum," dedi. O zaman Nazmi Ziya daha yeniydi. İzlenimciydi. Bir Şeker Ahmet Paşa değildi. Başından beri, Türkiye'de resme kah ilgi duyulmuş kah duyulmamıştır. Ama bu ilgiyi yürütmeyi düşünmemiş bizim ressamlarımız. "Yürü canım gidelim istim sonradan gelsin" osmanlı deyimiyle resim olmaz. Kabul edileceksin, seyirciyi yaratacaksın. Siz niye dergi çıkartıyorsunuz ? Karman çorman bir duruma son vermek için çıkıyorsunuz. Doğruyla eğriyi nasıl anlatabileceğiz diye çıkıyorsunuz. Bu endişeyi duymazsanız iş kör döğüşüne döner. Ben de bunu söylüyorum: devlet himayesinde ressamlık olmaz. Seyirciyle boğuşacaksın, didişeceksin, ondan bir şeyler alacaksın. Yoksa Türkiye'de resim ortamı doğmaz. Nitekim bu çabalar sonucu böyle bir ortam da doğdu. Ama bu benim himmetimle olmadı. Bir sürü insan devletin gösteremediği yollara tersinden girdi. Önce devlet bazı şeyleri yakalar verir ressama, oradan koleksiyonculara gidilir. Biz tersine koleksiyoncudan başladık. Şimdi Türk resmi ayakları üzerinde durmaya başladı... Eğer Türk şiiri varsa, eğer Türk romanı varsa, eğer Türk hikayesi varsa, iyi kötü Türk resmi de var..."
http://gaelart.blogspot.com/2010/06/social-realism-turkey.html
http://www.sanalmuze.org/
No comments:
Post a Comment